SABAHIN ÜZERİMİZE SİNMİŞ DONUKLUĞU
Güne nasıl başlarız? Hangi saatte nerede ? Ne zaman ?
Bizim için fark eder mi ? Neticede zamanlama hep aynı ana denk gelir yada üzerimize düşen görevler hep aynı saatleri getirir ardından. İşe giderken, okula giderken, hastahaneye giderken, oraya buraya giderken hep ama hep erken saatlerde kalkarız.Sabahın ilk ışıkları da sokakaların arkasından gelen koşuşturan telaşlı ayakkabı sesleriyle uyanır ve güne merhaba der .Erkenden açar fırıncı amca dükkanını , sonra üzerine sinmiş bir ekmek kokusuyla dizer pencerenin önüne çıkardığı simitleri. Birazdan kuş cıvıltıları duyulur.
Gün aydınlanır, güneş açmakta zorlandığımız göz kapaklarımıza tüm gücüyle varlığını hissettirir ve güçlü bir ışık vurur çehremize.Ardından akşamdan kalan serinliğin dokunuşu iliklerimize kadar hissedilir ve her kafadan aynı sesler yükselir ve aynı duygular hissedilir.
Bu herhalde sıcacık yatağın içinde olabilme hissinin sadece bir hayalin yanılması olduğudur.
Ancak artık güne başlamışsındır her ne kadar hasret olsanda bazı şeylere.Sırasıyla önce minibüsler arka arkaya dizilmiş bir vaziyette ve yolcuları kapma yarışı içinde ki şunuda söyleyeyim o minibisleri ölümüne doldururlar hiç yer kalmıycak şeklinde.
Ardından duraklarda uzun uzun beklemekten yorulduğumuz otobüslerin bindikten sonraki akıl almaz halleri kalabalığın içindeyken havasızlıktan ölme ızdırabı.O arabalar ne kadar da boğucudur içinden kendimizi atmak isteriz adeta .Tabi bu çaresiz bekleyiş ardından umudumuzu yitirir kendi halimize döneriz.Bir de bakmışız ki herkes kendi havasında.
Cam kenarında uyuklayanlar, direğe tutunup müziğin atmosferine kendini kaptırmış gidenler,donuk donuk uzaklara bakıp , kim bilir neyin hayalini kuruyor belki güzel bir kahvaltı belki sıcacık bir yatak kim bilir belkide bir yerlere gezmeye gitme tatil hayalleri kurma gibi birçok güzelliklerin umuduyla dalıp gidiyorlar.Hayal kurmak gene iyi de kiminin suratından meymenetsizlik akıyor bu nedir yahu ! Öyle soğuk rüzgarlar eser ki sanki araba kıyamete götürüyor.Neyseki yandaki teyzenin esnemesiyle irkilip kendine geliyorsun.O esneme öyle büyük bir esnemedir ki o ağzı eline götürene aşk olsun eline götürmek şöyle dursun açtıkça açıp ölümüne var gücüyle ciğerlerini boşaltıyor.En komiği de hemen ardından hiç olmamış gibi kafayı cama ve vücudunu hemen yanındakine sarkıtıp uyuma yani halk ağzıyla kestirme moduna giriyor. Bu ve bunun gibi nicesi hayatın bizi mecbur etmesine sebebiyet veren bir çok mecburi durumların olması bu şartları istemsiz bir şekilde yerine getiriyor.