14 Mart 2016 Pazartesi

AVAZ -I MUSİKİ

 
 
AVAZ-I MUSİKİ
 
Musiki varlığı ile gönüllere hitap eden herkeste farklı yoğun,derin duygular barındırır.Özellikle edebiyatta karşımıza çıkar ve anlamı manasıyla daha bir güzel olur ve bizi alır götürür..Öyle anlar var ki bazen neşelendirir,ağlatır,yüreklendirir.Kimi zaman bir ney sesi duyar insan ve o gönle ilaç gibi şifadır.Yaralı kalplerin dermanıdır müzik.Bu geçmişte olduğu gibi geleceğe de sesini duyurur.Eskiler daha çok lahuti sesleri dinler örneğin kaval,ney,...ve dahası çalgılar.En çokda çalgı aletlerinin meşakatli oluşları dikkat çeker.Öyle olmasa nerden bilirdik ney nasıl bir çalgı.Onun verdiği ses kolay değildir zor ellerden geçerek zahmetli yapılıp kulağa hoş gelir.Ney öyle güzeldir ki adeta insanı sesiyle büyüler alır götürür sarhoş eder bir saki gibi sevenlerine kadeh kadeh şarap sunar.
Edebiyatta da ney bir başka güzel dillendirilir.Rivayetlere göre kulağa gele gele anlatılan efsanevi müthiş bir ses olduğundan olsa gerek denilir ki o ney ki dinlenmesi yasak kılınmıştır. Bir sorayım ' Acaba neden?'
Çünkü o ney sesi insanı baştan çıkarır gönle huzur salar aklı başdan alır götürür.Tabi her ne kadar yasaklanmış olsa da gizli kalamamış ve bu günlere kadar gelmiştir.Demekki çıkarılacak en güzel ifade müziğin ne kadar saklanırsa saklansın o hayatımızın vazgeçilmez bir parçası ve bütünü olmaya layıktır.Hem istesede insan müzikten vazgeçebilir mi?
Bana göre öyle geliyor ki hayır vazgeçemez.Sanmayalım herşey müzik aletinden çıkan müzikle sınırlı ! Değil.Bazen bir yağmur sesidir müzik damlalarında nakaratlar gizlidir bir senfoni eşliğinde çalınır adeta ve kendini dinlettirir.
Hayatın her köşesine gizlenmiş bir ses gizlidir.
Yeterki zamanında kulak vermesini bilelim o farkında olmadan
 gönüllerde ritim tutacaktır elbet.

13 Mart 2016 Pazar

AHDE VEFA . . .



AHDE VEFA
 
Kulağa güzel gelsede pek de kolay bulunmayan nadir bir kavram.Etrafta nadir rastlanan bir olay olsa gerek.Bir keresinde internette bir resim gördüm ve ilk başta anlamadım hatta gülünç gelebilecek anlamlar yükledim.Resmin aşağısında bir cümle ve sonunda bir soru işareti vardı.Hani eskiler çok kullanır genelde bir laf vardır ya söylenen'beynimden vurulmuşa döndüm 'sözü tam da beni anlatıyordu o an.Resmin altında yazılı olan kolay kolay rastlanmayan bir hayat gerçeğiydi.Ancak kimdir? Nedir? Yazarı çizeni verilmemiş.Ki ne fark eder o söz herkese hitap ediyordu ama varlığından habersiz bir şekilde.Zaten fazlada söze gerek yok olsa gerek.Ancak acaba insanlarda ne gibi bir duygu uyandıracak bu söz? Ne var ki bu sözde diyeceksiniz? Kimbilir belkide abarttım yada eksik söyledim mi bilmem.Kısacası şu ki resimde anlatılan ne yazıkki sahip olmadığımız bir gerçek ortaya konmuş.Kardeşliğin,arkadaşlığın,dostluğun bittiği en çok bu yeni nesil gençlerinde olmayan ne varsa en azından iyi kötü eskilerde  var dedirtecek bir anlam barındırmaktadır.Belki bir yerlerde devam ettirenler vardır.Bunu inkar edemeyiz.Ancak ömrü kısa bir kavram olmaya yüz tutmuş bir halde.Bu sebeple olsa gerek pek alışık olmadığım bir tablo.Resmin iki tarafında iki kafes ve iki tane kuş bulunmakta,bu kafesler suyun içindeki ağırlığı eşit halde bulunan tahtaların uçlarında bulunmakta.Kuşların biri,ağzı açık kurtulmayı başarmış olsa gerek,kafesin üstünde bekliyor.Diğeri ağzı kapalı olan kafesin içinde ve dışarı çıkamıyor kilitli bir vaziyette.Şimdi araya girerek sorsam ne derdiniz? Alt tarafı iki kuş biri içerde diğeri dışarda gibi bir sürü laf zırvalamaları diyeceksiniz.Affınıza sığınarak bu cümleyi kursamda hiçbir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını söylemek istediğim için kullnmış oldum.Şimdi işin aslı ortaya çıkacak,şöyleki:
SİZİDE BÖYLE BEKLEYEN BİRİ VAR MI?
Sözü yazılı halde resmin altında yer alır.Bir düşünelim ve gözümüzde canlandıralım.O zaman mananın derinliği anlaşılacak.Tabi anlamak için bunun duygusal boyutunu bilmek gerek.
Resimde verilen mana;kuşun biri içeride kilitli ve diğeri kurtulmayı başarmış tıpkı insanlar gibi.Ancak burada bir düzenek var.Ağırlığın önemli olduğu bir düzenek bu yüzden tahtanın ucunda bulunan kuşlardan biri eksilirse diğeri sulara gömülecek.Kuşun biri kilitli   diğeri dışarda serbest ve eğer serbest olan kuş uçarsa arkadaşı kafesin içinden çıkamaz ve ölür.Ancak arkadaşının yaşamasını kendi özgürlüğüne değişmeyen kuş uçmaz ve arkadaşını bekler.Evet maalesef acı yürek yıkan bir durum çünkü bizi bekleyen biri olmayabilir.Hatta bunu şu dakka biri için biz bile en sevdiğimiz insan için bile yapacak olsak on kez düşünürüz herhalde.İşte bu yaşanması az olağan bir durumun adı bu en çok da yoksun olduğumuz tarafımız.Bu arasak da zor bulunabilecek AHDE VEFA örneğiydi.
Tabi anlayana. . .   

10 Mart 2016 Perşembe

TASAVVUFİ VE MECAZİ AŞK ?

tasavvufi aşk  ...   

mecazi aşk...

      TASAVVUFİ VE MECAZİ AŞK ?

Aşk nedir? Kaç türlüdür? Etkisi nasıldır?
Bunların hepsinin cevabı aslında bizdedir.Ancak edebiyatta aşk iki türlüdür :
-Tasavvufi aşk       -Mecazi aşk   olarak ayrılır.
Tasavvufi aşk için önce insan mecazi aşkı bilmelidir.Öyleki insan önce birini sevebilme duygusunu bilmelidir.Yoksa bu aşk neye yarar sevmeyi tatmadıktan sonra.
Nedendir bilmem bu konuya yakışır bir söz geldi aklıma.Hani Mevlana der ki 'Yaradanı severim Yaradandan ötürü ' yani demem şu ki gerçek bir tasavvufi aşk birini sevip onu değerli kılanı sevmekten geçer.Elbette önce mecazi aşkı bilmeli insan.Peki aklıma başka bir soru daha geldi.
İnsan neden diğer canlılardan ayrıdır?
Bunun cevabı nedir? Akıl mı? Düşünce mi? Tabiki bunlar da işin içinde ancak sadece onlar değil, en önemlisi insanoğlunun tıpkı Adem gibi duyduğu aşktır.
Gerçekten insan olan bizi hayvandan diğer cisimlerden ayıran aşktır.
Hiç sevmemiş hiç sevilmemiş tasavvufi aşkı bilemez.Yaradanı ahiretten cehennemden korktuğu için günah işlemeyeyim gibi düşünen  asıl bilmesi gerekeni yani Hakkı nerden bilsin onun aşkına nasıl düşsün ki ! İşte bu sebeple mecazi aşkı yaşayan tasavvufi aşkın kıymetini anlayabilir.
Aşk herşeye rağmen insana kendini unutup sevgiliyi aramayı öğretir.Sevgili denilen tasavvufi aşk da  Hak olan Rahman  mecazi olan aşk ise insan-ı kamil dir.
Hakkın aşkını yaşayan da sevdiği insanın aşkını yaşayanda kendi gönlünde yaşar.İki türlü olan aşk da insanın gönlünü yakar kavurur küle döndürür.Bu adına aşk denilen insanı çaresiz kılar o sevgili karşısında hep acizdir... 

8 Mart 2016 Salı

MASALLARA FISILDA . . .

  MASALLARA FISILDA. . .  
 


 
Masalın görünen daha doğrusu bilinen iki tarafı vardır.Bildiğimiz masal kitaplarından elde edilen hikaye kısmı ki bu tarafı edebiyata dair tarafı bir de içinde edebiyatı yaşattığımız bizi her anlamıyla besleyen farklı yolculuklara götüren renkli masal dünyamızdır.
Hadi biraz çocukluğumuza gidelim.Her çocuğun pembe masalları olmuştur.Tabikide anlattıracak birileri de.Kışın içimizi ısıtan,karanlık gecelerin içinde kulağımıza fısıldananlar bize farklı dünyaların kapılarını açmıştır.Bunları yaşamak için hep çocuk mu olunmalı?
 Elbette hayır çünkü her insanın içinde yeşerttiği duygular olmalıdır.Bunların olması için masallarla beslenmiş bir çocukluğa sahip da  olmak gerekir.
Kişi kendi  toplumuna uzak kalmamalı kendi kültürüne yabancı olmamalı.
Yoksa o masallardaki derin manaları anlayamayız.Onları kendi kültürümüzde öğrenmeliyiz.
Hiç  Keloğlan masalı duymamış bir çocuğu orada verilmek istenen espiriyi anlayamaz.
Masallara dair hep bir tarafı eksik kalmış olur.Kendi toplumunun geçmişinden uzak kalmamalı elbet ve o özgün değerlere sahip çıkmalıyız.